SAYFALARIMIZ
Ana Sayfa
İletişim
Ziyaretşi defteri
yörük
yörük soy kütüğü
şenlik için çıkan haber
tahtoba köyü
4.şenlik resimleri 1
4.şenlik resimleri 2
yörük ali efe
efe resimleri
bayrak resimleri
kerim oğlu-ormancı
kara ova -ferahi
çökertme-bodrum hakim
YÖRÜKÇE SÖZLÜK :))
YÖRÜK OBASI TAHTOBA SAYFASI
YÖRÜK KELİMESİNİN ANLAMI VE YÖRÜKLERİN ÖNEMİ
 

kara ova -ferahi

 

Ferahidir Gızın Adı

Ferahi'dir Gızın Adı Ferahi
Yar Yandım Aman
Esmer Yarim De
Haydi Yandım Ferahi

Türkmen Kızı Katarlamış Mayayı
Yar Yandım Aman
Esmer Yarim De
Haydi Yandım Ferahi

Rinni Rinna Rinni
Rinna Rinanay Rinanay Da
Aman Da Yandım Ferahi

Demirciler Demir Döver Tunç Olur
Öf Yar Yandım Aman
Esmer Yarım De
Haydi Yandım Ferahi

Sevip Sevip Ayrılması Güç Olur
Öf Yar Yandım Aman
Esmer Yarim De
Haydi Yandım Ferahi

 

Türkü Hikayesi

Şu bizim Milâs, tarih boyunca iki uygarlığa başkentlik etmiştir. İlkin Halikarnassos'tan (Bodrum'dan) önce Karya Krallığına; daha sönra da Menteşe Beyliğine.

Menteşe beylerinden Yakup'un oğlu İlyas, av meraklısı, dağlar sevdalısıymış. Silahını omuzladığı gibi, dağlara düşermiş. O dağ senin, bu dağ benim. Hani, bizim Muğla'mızın dağları da dağdır ha. Adam, avcı olmasa bile aç kalmaz Muğla dağlarında. Mevsimine göre çıntar (mantar) toplar, közde kebap edip yer. Mersindi, çilekti, geyik elmasıydı, haruptu, incirdi; doyurur karnını. Sözün akışını değiştirmiyelim; İlyas Bey'den anlatıyorduk: Bu İlyas Bey, bir ilkyaz günü Muğla dağlarında av ardında koşuyormuş. Göktepe dolaylarında olacak; dünya güzeli bir Yörük kızına rasgelmiş. Bilinir ki; Yörükler yazı yaylada, kışı yazıda (ovada) geçirirler. İlyas Bey; bu becene(ıssız) dağ başında bir güzeller güzeliyle karşılaşınca şaşırmış:

- İn misin, cin misin? diye sormuş. Kız:
- Ne in'im, ne cin! Sencileyin bir insanım.
- Peki, ne arıyorsun bu dağ başında?
- Kuzularımı, oğlaklarımı güderim. Ya sen?
- Ben mi? av avlayıp kuş kuşlardım ki; bugün bahtım karşıma seni çıkardı. Adın ne senin?
- Ferayi.
- Ferayi. Ferayi. Ferayi...
- Benim Türkmen adımı Beyenmedin yalım "galiba"?
- Yoo. Çok Beyendim de, Beyendiğimden, düşürmem adını dilimden.
- Ya senin adın ne? Neyin nesi, kimin fesisin?
- Adım İlyas. Yakup beyin oğlu.
- Ooo. Beyimizin oğlu beyimiz onurlandırmış obamızın konduğu yerleri. Ne mutluluk canımıza. Hadi, çadırımıza buyur da, bir tas ayran sunayım sana. Açsındır, çökelek çıkarayım.

İlyas Bey, Ferayi'nin sunduğu çökeleği bazlamaya sarıp yemiş, tas tas ayran içmiş. Bir yadan da, Ferayi'yle evlenmeyi kafasına koymuş, içini açmış:

- Benle evlenir misin Ferayi?
- Bunu anam-atamla konuşman gerek bey..

İlyas Bey dönmüş Milas'a. Anasına iletmiş kararını:

- Ana can, hep, benim evlenmemi ister durursun değil mi?
- Hemde nasıl! Hayrola, buldun mu yoksa gönlünün sultanını?
- Buldum ana. Senden dileğim odur ki; dileğimi bey babama açasın.
- Olur oğul. Kim ki gelinimiz olacak kız?
- Göktepe'de oba kurmuş Yörük kızı Ferayi.

Yakup bey, adamlarından birkaçını yanına alıp, varmış, Ferayi'nin obasına. Hoş-beşten sonra da çıkarınış ağzında baklayı:

- Gelişimiz şundandır ki; diye söze başlamış... "Bahçenizdeki gülü dermeye geldik, sizinle kardeşlik olmaya geldik... Oğlum bir Beyenmiş Ferayi'yi, ben iki Beyendim..."

Bey bu, sözü buyruktur. Ferayi'nin babası da mırın-kırın etmemiş:
- Civan oğlun İlyas'a kız vermek, obamıza şan verir, demiş.

Düğün hazırlıklarına tezelden başlanması kararlaştırıldıktan sonra konuklar daha oturmamışlar. Muştuyu İlyas'a ve halka vermek için, Milâs'a doğru yola koyulmuşlar.

Onlar obadan uzaklaşırken, Ferayi'nin ağabeyi Mıstık dönmüş sürüyü yaylatmaktan. Neler olup bittiğini sormuş babasına. Babası:
- Obamızın başına devlet kuşu kondu oğul! diye girmiş söze; "Yakup Beyoğlu İlyas Bey, bacın Ferayi'ye gönül koymuş ki; babası Ferayi'yi istemeye gelmiş..."

Mıstık:
- O İlyas olacak beyoğlu Ferayi'yi nerde görmüş? demiş ve "Anlaşılan Ferayi onunla yavuklanmadan (nişanlanmadan) görüşmüş. Ben bunu ar ederim. İlyas kendine başka kısmet arasın" diye eklemiş. Nice ısrar etmişlerse de, "nal" demiş, "mıh" dememiş Mıstık.

- Ferayi, bakmış ki başka yol yok; haber salmış İlyas Bey'e:
"- Beni falan gün Kanlı Kapuz'un (kanyonun) ağzında bekle. Ben çeyizimi sarı mayaya (dişi deveye) yükler gelirim. Ordan da kaçarız birlikte..." İlyas Bey, atlamış atına, kavil (buluşma) yerine doğru yola düzülmüş. Gelin görün ki; Mıstık sezmiş olan biteni. İzlemiş Ferayi'yi. Kanlı Kapuz'un başında yakalamış. "Demek İlyas'la kaçacaksın ha?" diyerek, çekmiş bıçağını, delik-deşik etmiş biricik bacısını. Sonra da kendini, kapusun kara derinliklerine atmış. İlyas bey kavil yerinde, çeyiz yüklü sarı mayayı başıboş görünce, yüreği ağzına gelmiş. Az sonra da Ferayi'nin, al kanlar içindeki ölüsünü bulmuş. Bunun üzerine İlyas Bey ne yapmış, bilmiyoruz. Bildiğimiz bir yey var: Halk usta, bu acılı öyküyü türküleştirmiş, dünya durdukça çığrılsın; sevenlerin arasına kimse girmesin diye:

Ferayidir gızın adı Ferayi de yandım aman
Esmer yarim de aman da Ferayi
Türkmen de gızı,katarlamış mayayı of yandım aman
Esmer yarim de aman da mayayı
Ninni ninna,ninni ninnana,nininih,ninaynam
Aman da aman Ferayi
Demirciler demir döğer,tuncolur öf yandım aman
Esmer yarim de aman da tuncolur
Sevip sevip ayrılması,gücolur öf yandım aman
Esmer yarim de aman da gücolur

 

Karaova düğünü

Karaova'ya Vardım Güle Oynaya,
Aziz Arkadaşımı Güvey Koymaya.
Acımadın Mı Murat Beni Vurmaya,
Al Kanlar İçinde Kabre Koymaya.

Vurma Murat Yakışmaz Senin Şanına,
İnsan Eniştesinin Kıyar Mı Canına.
Karaova Düğünü Gece Kuruldu,
Varır Varmaz Güveyin Adi Soruldu.

Pehlivanlar Meydana Çıktı Soyundu,
O Zaman Hacı Gümüş Oğlu Vuruldu.
Vurma Murat Yakışmaz Senin Şanına,
İnsan Eniştesinin Kıyar Mi Canına

 

Türkü Hikayesi

Şu Karova'nın adını neden tutup "Mumcular" a çevirdiler, bilmiyorum. Bir bilen çıksa da açıklasa. Türküye geçmiş ad değişir mi?

Yıllar önce, Karaova'da bir düğün varmış. Düğün için, Bodrum, Milas, Yatağan ve Muğla köylerindeki hatırlılara - tanıdıklara okuntu (davetiye) yollanmış. Düğün sahibi adına, Sabuncu Salih efendi, Kafaca köyüne uğramış. Hem Hacı Gümüşoğlu Hüseyin'e, hem de onun kayınçosu (kayınbiraderi) Murat'a birer okuntu vermiş.

O sıralar Hüseyin'le Murat'ın araları iyiden iyiye açıkmış. Ama, "Kol kırılır, yen içinde kalır"; geçimsizliklerini elden - günden gizleyip, al atlarına binip, Karaova'ya doğru birlikte yola koyulmuşlar. Geceyi Milas'ta bir handa geçirmişler. Bir anlatışa göre, Murat, silahını handa unutmuş. Yolda eniştesi Hacı Gümüşoğlu Hüseyin'e durumu anlatıp:

-Dönüp alsak mı silahı? demiş. Hüseyin:
-"Murat", demiş, "Biz cenge değil, çengiye gidiyoruz. Varsın kalsın silah. Dönüşte alırız..."

Düğün evine yaklaştıklarında, davullar karşıya çıkmış. Hacı Gümüşoğlu bir çeyrek altın fırlatmış davulcuya, Murat'sa, bir yarım altın.. Hüseyin buna içerlemiş. Öfkesini açığa vurmak istememiş ama, Murat'a "Gelme olduğum yere" demekten de kendini alıkoyamamış.

Hüseyin'i bir odaya,kaynı Murat'ı başka bir odaya almışlar.İçkiler içilmiş, köçekler oynatılmış. Alem sabaha dek sürmüş.

Ertesi gün kuşluk vakti güreş tutulacakmış. Meydan hazırlanmış. Su lengerleri, yağ kazanları getirilmiş. Pehlivanlar çıkmış meydana, soyunmuşlar. Davulcular da almışlar yerlerini. Halk, pehlivanların çevresinde halka olmuş. Varıp, Hacı Gümüşoğluna:

-"Ağam, güreşi senin başlatmanı istiyoruz", demişler. Hüseyin :
-"Bekleyin", demiş, "Ben gelmeden çalmasın güreş davulu." Pehlivanlar da, halk da sıkılmaya başlamış. Tam bu sırada Murat, hakem kuruluna yaklaşmış; onlarla bir-iki fısıldaştıktan sonra:
-"Eey ahali!" diye bağırmış, "Güreşi başlatıyorum. Davulcular, vurun güreş davulunu!.."
Davulcular çalmak istemedilerse de, Murat'ın ısrarı karşısında, "Herhalde bir bildiği vardır" diyerek, vurmuşlar tokmaklarını. Ayaktan üç çift kispet döverken, davul sesini duyan Hacı Gümüşoğlu öfkeyle kalkıp alana gelmiş, Önüne çıkan ilk çifti ayırıp tokatlamaya kalkışınca, Murat işe karışmış:
-"Ben başlattım güreşi, çekil alandan!" Hüseyin:
-"Bana bugüne bugün Hacı Gümüşoğlu derler, sen kim oluyorsun da güreşi başlatıyorsun?" deyince Murat, bıçağını çektiği gibi:
-"Al işte, bundan böyle bana da "Murat Efe" desinler"...
Murat delik - deşik etmiş eniştesini. Ablası "ela gözlü" Şefika'yı dul, yeğeni Fettah'ı da yetim bırakmış.
Murat, Hüseyin'i öldürdüğü zaman ablası:
-"Naha Murat", diye ilenmiş, "İdam edildiğini ya da öldüğünü görürsem, boğadan kurban keseceğim!..."

Erkek güzeli olduğu söylenen Murat, yıllarca Muğla hapishanesinde yatmış. Eniştesini öldürdüğü günden sonra gerçekten "Murat Efe" diye anılır olmuş. Murat Efe, birkaç yıl önce öldü. Söylentiye bakılırsa, ablası, adağını unutmamış ve kocasını öldüren kardeşi öldüğü gün, boğadan kurban kesmiş.

"1967 Muğla II. Yıllığı" nı hazırlayan Kaya Müştakhan, "Karaova Düğünü" türküsünün öyküsünü sorduğu küçük bir kız çocuğunun:

-"Anlatamam, heyecanlanırım", dediğini yazar.

İşte, böylesine etkilemiş Murat Efe'nin, eniştesi Hacı Gümüşoğlu Hüseyin'i vurması halkı. Öyle olmasaydı, ardından yakılan türkü bugün hala halkın dilinde dolaşır mıydı?

 


bu zamana kadarr 35257 ziyaretçi (50630 klik) kişi burdaydı!
 
SELAM OLSUN
BURADAN TÜM YÖRÜK KARDEŞLERİMİZE SELAM OLSUN......... YÖRÜK TÜRKMEN DERNEĞİMİZİN NİSAN AYI SONUNDA GENEL KURULU YAPILACAKTIR HERKESE DUYURULUR
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol